Vergi HukukuVergi Usul Kanunu

Vergide “Peçeleme”

Vergi Hukukunda Muvazaa ve Peçeleme (Gerçek Niyeti Örtme)

Giriş Kavramı : Kanuna Karşı Hile

İşçinin kıdem tazminatı almak amacıyla kocasından boşanıp kısa süre sonra tekrar aynı kişiyle evlenerek iş sözleşmesini feshetmesi, kanuna karşı hiledir.>>

Sadece bireyler değil, idare de yapabiliyor!

Danıştay 6. Dairesi, 24.11.1998 tarih ve 1997/4439 E., 1998/5786 K. sayılı karar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu hakkında, dava konusu işlemin;”…Kamu yararının sağlanması amacıyla değil, mahkeme kararlarının etkisiz kılınmak amacıyla tesis edildiği”

Taraflar, hukuk düzeninin yasakladığı hukuki veya ekonomik bir sonucu elde etmek için, yapılması hukuken caiz başka bir muamele yaparlar.

Yani yürürlükteki bir kanun hükmü amacından saptırılır ve bu sapma ile bir başka kanun hükmünden kaçılmış olur

Bir taraftan yasaklanan işlemin sonuçları doğar, diğer taraftan görünüşte yasal bir işlem yapıldığı için hukuka aykırılık oluşmaz, ancak olağan koşullarda ulaşılamayacak bir hukuki/ekonomik netice doğar

Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı;  “bir hakkın kullanılmasının aşikar bir adaletsizlik teşkil ettiği ve gerçek hakkın tanınması ve ferdin korunması için bütün yolların kapalı olduğu hallerde Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi (dürüstlük kuralı) aracılığı ile zaruri bir çıkış yolu ve olağanüstü bir imkan sağlar.”

Vergide kanunilikle beraber “ekonomik yaklaşım” güdülür.

VUK 3/B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.

Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.”

PEÇELEME (mevzuatta yoktur)

“Mükelleflerin vergi kaçırmak amacıyla özel hukuk biçimlerini olağan sayılmayacak şekilde kötü kullanmaları”

İlk görüşe göre (Selim Kaneti), peçeleme işleminin varlığının kabulü için,

  • Vergi kanununun, vergi dışı hukukun ve özellikle özel hukukun kalıp, kılık ve biçimlerine dayalı olarak vergiyi doğuran olayı tanımlamış olması;
  • Vergi kanununun, söz konusu kalıp, kılık ve biçimlere, bu nitelikleriyle değil, onlardan kaynaklanan ekonomik sonuçlar nedeniyle başvurmuş olması;
  • Kanunun vergilendirme yönünden hedeflediği ekonomik sonucun, kanundaki kalıp ve biçim çerçevesinde tümüyle kapsanmamış olması,

Gerekir der. (objektif koşullar)

İkinci görüşte (Mustafa Akkaya) ise

Vergi kanununu dolanmak için, hukuksal kalıp ve biçimleri kötüye kullanma kastı’nı eklemiştir. (subjektif koşul)

“Peçeleme ile vergi yükümlüleri, normun sözüne uygun davranmakla birlikte, onun özünü ihlal eder.”

TESPİT EDİLİRKEN, başvurulan kötüye kullanma yolunun hayatın olağan akışı ile uyumu gözetilmeli

Klaus TİPKE Kriteri: Vergisel avantaj sağlama amacı dışta tutulduğunda, geride hala anlamlı bir iktisadi bütünlük kalıyorsa, kötüye kullanma gerçekleşmemiştir

Vergisel çıkar, vergi borcunun doğumunun engellenmesi yada bir vergi kolaylığından yararlanma olabilir

İşlem özel hukuk açısından geçerliliğini korur ancak, kamu hukuku olan vergi hukukunda ise gizlenen iktisadi sonuçlar dikkate alınır. (vergiyi dolanma amacı olmasaydı nasıl bir sözleşme yapılacak idi ise)

Vergi idaresi Peçeleme İşlemini vergilendirirken, genel ilkelerinden olan

  • Takdir Yetkisinin Kısıtlılığını
  • Matrahın Belirlenmesinde Beyan Esasını

Askıya alır, zira varsayımsal bir olayı vergilendirecektir.

Ancak,

  • Kıyas Yasağı
  • Genişletici Yorum Yasağını

Dikkate almak durumundadır.

TİPİK ÖRNEK 1:

  • “para faizsiz – ev kirasız” Örneği: (A) sahip olduğu binasını (B)’ye ivazsız kullandırmış ve (B) de (A)’ya belirli bir miktar faizsiz borç para vermiş olsun. Taraflar arasındaki bu ilişki süreklilik arz ediyorsa karşımıza “para faizsiz ev kirasız” ilişkisi çıkar. Normal şartlarda (A)’nın sağladığı bina kullandırmadan dolayı (B)’den kira, (B)’nin de verdiği paradan dolayı

(A)’dan faiz alması gerekir. Böyle davranmayarak karşılıklı menfaatleri denkleştirip, gizleyerek elde edilen gelire bağlanan vergiyi doğuran olayın meydana gelmesini önlemiş görünmektedirler.

Ekonomik yaklaşım>>>peçeleme>>>alınmayan kira ve faiz için vergilendirme

TİPİK ÖRNEK 2:

Gayrımenkullerin temliki, “ölünceye kadar bakma sözleşmesi” gibi ivazlı bir işleme dayanıyor ise, Veraset ve İntikal Vergisi Ödeme yükümlülüğünün dışında tutulur.

Bir karı koca, birbirlerine gayrımenkullerini ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devretmişler ise, burada peçeleme oluşur, zira karı koca, evlilik ilişkisi devam ettiği müddetçe bu sözleşmeye gerek kalmaksızın birbirlerine bakma yükümlülüğü altındadır.

TİPİK ÖRNEK 3:

Reklamı yasaklanan alkol ve sigaranın radyo ve televizyon yayınlarında görüntülenmesinin sağlanması için spor kulüpleriyle sponsorluk anlaşması yapılması, reklam yasaklarının dolanılmasıdır.

<<Peçeleme kurumu, sürekli değişen iktisadi anlayışlar değerler ve uygulamalar karşısında donuk halde bekleyen normu, mevcut anın akışına uygun hale getirme mecburiyetine hizmet eder.>>

MUVAZAA (Özel Hukuk Müessesesi) BK Md. 19

Üçüncü kişileri aldatmak maksadı ile, sözleşme iradeleri uyuşur.

İrade sakatlığı yoktur, bile isteye’dir, ancak sözleşmedeki sonuç değil, o sonuca bağlı gizli bir hukuki/iktisadi yarar amaçlanır

  • Tam muvazaada, taraflar  gerçekte hiç sözleşme yapmayı düşünmedikleri halde, sırf vergi dairesine karşı vergi yükünü azaltmak için görünürde bir sözleşme varmış gibi davranır.
  • Nisbi muvazaada, görünen işlemin altında gizli bir işlem daha mevcuttur.

Bir muvazaalı işlem, üç işlem doğurur;

  • Üçüncü kişileri yanıltmak amaçlı “görünürdeki işlem”
  • Görünürdeki işlemin sonuç ‘doğurmayacağına’ ilişkin “gizli irade uyuşması”

(kısmen/tamamen yada doğrudan/dolaylı sonuç doğurmama/tarafların değişikliği..)

  • Tarafların gerçek iradelerinin (niyet) yarattığı “gizli işlem”

«Muvazaaya dayalı olarak tasarrufun iptâli davası açılabileceğini, muvazaalı işlemin dışında kalan davacı alacaklının, muvazaa iddiasını her türlü delille isbat edebileceğini»

“Muvazaa iddiasına” dayalı iptâl davalarında zaman aşımı söz konusu olmayacağını”

(Yargıtay 4. HD. 17.3.2008 T. E:1813, K:3444)

  • TİPİK ÖRNEK 1: Tapu harcından kaçınmak için resmi senette gösterilen satış bedelinin, tarafların gerçekte kararlaştırdığı bedelden düşük olması halinde, bu durum tespit edildiğinde, gerçek bedel üzerinden ikmalen tarh işlemi de başlar (VUK 29)
  • TİPİK ÖRNEK 2: (VİV md 4) İvazsız bağışlama sözleşmelerinde, 2020 yılı itibari ile bağış miktarının 7.060 TL’si istisna kapsamındadır. Bir kişi, diğer bir kişi lehine 20.000 TL’lik bağış

yapmak istediğinde, bunu bütün olarak bağışlarsa, bağışlanan kişi VİV ödemek zorunda kalacaktır. Fakat bu bağışı beş ayrı bağış biçiminde yaparsa vergiden kurtulacaktır. Vergi idaresi bu beş ayrı bağışlamanın aslında tek bir bağış niyetinden kaynaklandığını tespit ettiği anda resen tarh işlemi uygular.

TEMEL FARKLAR

  • Muvazaada taraflar görünürdeki işlemin sonuçlarını istemez, peçelemede ister

Yani muvazaada işlem araç, peçelemede amaçtır.

  • Muvazaada görünenden ayrı gizli bir anlaşma bulunur, peçelemede bulunmaz
  • Muvazaalı işlem batıldır, peçeleme işlemi özel hukukta geçerliliğini korur
  • Muvazaa iddiası her zaman ileri sürülebilir (mutlak butlan gereği), peçeleme iddiası vergi hukukundaki zamanaşımı süresine tabidir
  • Muvazaa iddiası sahibi, aldatılan kişi yada kurumlardır, peçeleme iddiası vergi idarelerine özgüdür, üçüncü kişilerin ilgisi dışındadır.

KAMU ALACAĞINI KORUMA YÖNTEMLERİ

  • Mükelleften Teminat alınması
  • İhtiyati Tahakkuk } İhtiyati Haciz
  • Rüçhan Hakkı
  • Tasarrufun İptali Davaları

Muvazaa ile kayba uğratılan kamu gelirinin korunması, ekseriyetle, işlemin gerçek iktisadi şekline uyarlanması, yani TASARRUFUN İPTALİ istemi (istemin kabulü sonrasında gerçek işlemin vergilendirilmesi) ile mümkündür.

ANCAK,

PEÇELEME İŞLEMİ TASARRUFUN İPTALİ DAVASINA KONU EDİLEBİLİR Mİ?

Bir işlem hakkında kamu alacaklısının tasarrufun iptali davası açabilmesi için,

  • İdarenin kesinleşmiş bir alacağı bulunmalı ve
  • Bu alacağın cebri tahsiline gidilmeli ve takip kesinleşmeli, buna rağmen tahsil edilememiş olmalıdır.

Peçeleme işleminde doğmuş bir kamu alacağı yoktur, dolayısıyla cebren tahsili yoluna da gidilmemiştir. (Zaten peçeleme işlemi de, kamu alacağı doğmasın diye yapılan, yani vergiden bağışık bir işlemdir.) Dolayısıyla tasarrufun iptaline konu olması mümkün değildir.

(Yargıtay 15. HD 2003/5014 Esas 2003/6213 Karar 24.12.2003 tarihli k)

Vergi idaresi, peçeleme gördüğü olayda, ekonomik yaklaşım güderek, peçeleme işlemi hiç yapılmamış kabul edecek ve ekonomik sonucu gereği değerlendirme yaparak re’sen/idarece tarh gerçekleştirecektir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVALARINA GENEL BİR BAKIŞ

Hukuki işlem ve hukuki “eylem”ler bu davanın konusu olabilir.

MÜSPET eylem: Davayı kabul, feragat,

MENFİ eylem: Borçlunun protesto çekmemesi, Ödeme emrine itiraz etmemesi..

Kamu alacaklısı, bu davayı, Kamu borçlusu ile onun tasarruflarından yararlanan kişi arasındaki “işlem ve eylemlere” karşı açar.

6183 sy AATUHK md 24,27,28,30’da kamu alacaklısının iptalini isteyebileceği tasarruflar sayılmıştır.

  • İvazsız tasarruflar, bağışlama sayılabilir tasarruflar
  • Ödeme güçlüğü içinde bulunan borçlunun yaptığı diğer tasarruflar
  • Kamu alacağının tahsiline imkan bırakmamak amacıyla, kamu alacağını ödemeyen kişilerin yaptığı tasarruflar

İvazlı Tasarruflar:

“…somut olayda, borçlu ile borçludan satın alan .. Nüfus kaydına göre karı-koca olduğundan, ayrıca başka hiçbir şeyin ve kötüniyetin kanıtlanmasına gerek kalmaksızın, bu ikili arasındaki ivazlı satış, aynı yasanın 28/1 maddesi uyarınca bağışlama hükmünde olup, iptale tabidir…”

Yargıtay 15HD 2002/531 Esas 2002/1173 Karar 18.03.2002 tarihli

Yapıldığı Sırada Borçlu Aleyhine Açık Bir Oransızlık Bulunan Tasarruflar:

“Dava, 6183 sy yasanın 24 vd maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Yasanın 28/2 maddesinde ‘kendi verdiği malın, aktin yapıldığı sıradaki değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat (bir misli veya daha fazla fark) kabul ettiği akitler bağışlama niteliğinde olduğundan iptale tabi olduğu’ hükme bağlanmıştır.”

Yargıtay 17. HD 2007/5524 Esas 2008/46 Karar 14.01.2008 tarihli

Borçlunun Kendi veya Üçüncü Kişi Yararına Kaydı Hayat Koşuluyla İrat veya İntifa Hakkı Kurduğu Sözleşmeler

“…bakıp gözetme koşulu ile yapılan temlik işleminin geçerliliği için, özellikle evlada karşı yapılan temlik işlemlerinde sözleşmenin düzenlendiği tarihte, bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içinde bulunması zorunlu değildir. Bu ihtiyacın akitten sonra doğması yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş olması da akdin geçerliliğine etkili olmaz. Asıl saptanması gereken husus bu temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapılmış olup olmadığı ve temlikte bakıp gözetme koşulunun değil bağış amacının üstün tutulup tutulmadığının belirlenmesidir. Bunun saptanması için de akit gününde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, elinde bulunan mallarının mevcudu, aile koşulları, temlik edilen malın miktarının birlikte değerlendirilerek sözleşme konusu  malın bütün mal mevcudu içinde temlikinin hoşgörü ile karşılanabilecek bir sınır içinde kalıp kalmadığının araştırılmasından yararlanılacağı kuşkusuzdur..”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1991/1-780 Esas 1993/146 Karar 07.04.1993 tarihli

Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri, AATUHK ilgili maddelerinde sayılmamış, dolayısı ile yasal karine kapsamına alınmamıştır, kamu alacaklısının (vergi dairesi) işlemin gerçekte bağışlama olarak yapıldığını ispat yükü kalkmamıştır.

Borçlunun Acz İçinde Yaptığı Tasarruflar

  • Mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler (evvelden taahhüt edilen teminatlar hariç)
  • Borca karşılık para veya mutat ödeme vasıtalarından hariç şekilde yapılan ödemeler
  • Vadesi gelmemiş bir borç için yapılan ödemeler

Bunların iptali için, borçlunun kastı yahut üçüncü kişinin kötüniyeti aranmaz.

“…Somut olayda, Davalı (3.kişi), Davalı (kamu borçlusu)daki alacağına mahsuben tasarrufa konu taşınmaz malı satın aldığını bildirdiğine göre, 6183 sy yasanın 29/2 bendinde düzenlenen ‘borca karşılık para veya mutat ödeme araçları dışında yapılan ödemeler’ içerikli hükmü uyarınca davalılar arasındaki tasarrufun iptali gerekir..”

Yargıtay 15HD 2003/1116 Esas 2003/3382 Karar 23.06.2003 tarihli

Kamu Alacaklarının Tahsiline Olanak Bırakmamak Kastıyla Yapılan Tasarruflar

“Davacı vekili, vergi borçlusunun Yenişehir’de bulunan taşıt sürücü kursundaki 1/2 hissesini ortağı olan davalıya devrettiğini ileri sürerek Noter satış senetleri ile yapılan tasarrufların iptalini dava etmiş, mahkemece satın alan ortağın iyi niyetli olduğu, borçlunun başka yerlerde de sürücü kurslarının bulunduğu gerekçesi ile dava reddedilmiştir.

6183 sayılı yasanın 30. maddesi gereğince amme alacaklarının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı tasarruflar ile borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün tasarruflar tarihleri ne olursa olsun hükümsüzdür.

Olayda iptal davasına konu olan vergi borcu 1989 ve müteakip yıllara aittir. Satışa ilişkin tasarruflar ise 2.4.1991 tarihinde yapılmıştır. Vergi Dairesi Müdürlüğünce düzenlenen inceleme raporunda davalının Ocak 1993 ayı sonu itibariyle 675.331.163 TL. birikmiş vergi borcu bulunduğu, her ne kadar başka il ve ilçelerde de sürücü kursu ortaklığı mevcut ise de tesbit edilen mal varlığının vergi borçlarının aslını bile karşılamaktan uzak kaldığı belirlenmiştir. Lehine tasarruf yapılan davalı, borçlunun 1/2 hissesini devrettiği Yenişehir Özel Marmara Motorlu Taşıt Sürücü Kursunun ortağı olup borçlunun vergi borcu bulunduğunu ve amme alacaklarının tahsiline imkan vermemek için tasarrufa giriştiğini bildiği veya bilmek durumunda olduğunun kabulü gerekir. Bu olgular birlikte değerlendirildiğinde satın alan davalı ortağın iyi niyetle hareket ettiği kabul edilemez. Mahkemenin aksi yöndeki kabulü doğru olmayıp tasarrufların borca yeter miktarının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davayı reddetmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuş ve karar bozmayı gerektirmiştir”.

Yargıtay 15HD 1997/4241 Esas 1997/4073 Karar 30.9.1997 tarihli

“…İİK.nun 280/4. maddesi uyarınca ticari işletmenin veya işyerindeki emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdıyla hareket ettiği kabul olunur.

Yasa koyucu, anılan maddenin 4. fıkrası ile alacaklı yararına iki yönlü bir karine getirmiş, bir taraftan borçlunun alacaklıların ızrar kasdı ile hareket ettiğini ve sair taraftan da üçüncü kişinin bu kasdı bildiğini kabul etmek suretiyle alacaklıyı ispat külfetinden kurtarmıştır. Bu kanuni karinenin aksi, ancak davacı alacaklıya devir, satış veya terk gününden enaz üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiği veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicil Gazetesiyle, bu mümkün olmadığı takdirde tüm alacaklıların ıttılaını temin edecek biçimde münasip vasıtalarla ilan olunduğu kanıtlanmak suretiyle çürütülebilir.

O halde, işyeri devri ile ilgili olarak aralarında akrabalık bağı da bulunan davalı borçlu ile sair davalı üçüncü kişinin İİK.nun 280. maddesinin 4. fıkrasına uygun biçimde işlem yapılmadığından tasarrufun iptal edilmesine karar verilmesi gerekirken, aksine düşünce ile yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı bulunduğundan bozmayı gerektirmiştir”:

Yargıtay 15HD 1997/257 Esas 1997/598 Karar 4.2.1997 tarihli

«Borçlunun, hakkında yapılan icra takibini sonuçsuz bırakmak için ‘parasını ödeyerek satın aldığı taşınmazı, kız kardeşi adına tescil ettirmesi’ işleminin iptâl davasına konu olabileceğini»

Yargıtay 17. HD. 17.6.2008 Tarihli  Ve 27.3.2008 Tarihli karar

«Borçlu tarafından parası ödenerek satın alınan ancak borçlunun isteği üzerine karısı adına tapuya tescil edilen taşınmaz hakkında iptâl davası açılabileceğini, çünkü kocanın bu işleminin gerçekte karısı yararına yapılmış ‘bağış’ niteliğini taşıyacağını»

Yargıtay 17. HD. 8.10.2007 Tarihli karar

«Borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafı olan üçüncü kişi tarafından bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu ispat edilmiş olmadıkça üçüncü kişinin kötü niyetli sayılamayacağını»

TRANSFER FİYATLANDIRMASININ KANUNA KARŞI HİLEDE KONUMU

“Ticari kuruluşların farklı şube ya da bölümleriyle ya da ortaklıklar yoluyla bağlandığı kuruluşlar ile kurdukları ilişkilerde yapılan fiyatlandırma stratejisi, politikası”

Şirket ana amacı olan kar maksimizasyonu yolunda, vergi azaltımları, vergi iadeleri, vergi yükünün azaltılması amacıyla gerçekleştirilen dağıtımlar ya da kâr sınıflandırmalarını içerir. Çok uluslu şirketler, iştiraklerini farklı ülkelerdeki farklı vergilendirme süreçlerine tabi olacak şekilde yeniden yapılandırır.

Transfer fiyatlandırmaları uygulamada,

  • fiyatları vergi istisna rakamlarına çekerek, vergi ödemekten kurtulma yahut
  • fiyatlandırma görünümünde örtülü kazanç dağıtımı şeklinde kötüye kullanılabilmektedir.

Bu muvazaa mıdır? HAYIR. Rakamlar emsale aykırı da olsa, tarafların (şirket birimleri) gerçekte anlaştıkları tutarlardır ve bunlar harici ödeme yoktur, taraf iradeleri yapılan işlemin şekline ve ruhuna uygundur, dolayısıyla muvazaadan söz edilemez ancak emsalle arasında açık bir oransızlık bulunduğu takdirde peçeleme prosedürü güdülerek vergi idaresince emsale uygun değerin fazlası, re’sen vergilendirmeye ve VUK 353 te düzenlenen vergi ziyaı cezalarına muhatap edilebilir görüşündeyim.

İPTAL DAVASININ SONUÇLARI

6183 sayılı AATUHK 31.md:“27, 28, 29 ve 30’uncu maddelerde sözü edilen tasarruf ve işlemlerden faydalananlar elde ettiklerini elden çıkarmışlarsa takdir edilecek bedelini vermeye bu kanun hükümleri dairesinde mecburdurlar. Bunlar karşılık olarak verdikleri şeyden dolayı alacaklı kamu idaresinden bir talepte bulunamazlar.”

“İcra ve İflas Kanunu 283. md: Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu gayrimenkul ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o gayrimenkulün haciz ve satışını isteyebilir”

Yapılan tasarruf iptal edilince alacaklı da doğal olarak hakkını taşınır veya taşınmaz malın bedelinden elde edebilir ve böylece iptal davasından güdülen amaç gerçekleşmiş olur. Kural olarak iptal davasına konu edilen tasarruflar muvazaalı sözleşmelerden farklı olarak hukuken geçerlidir. Diğer bir ifade ile, muvazaalı sözleşmelerde, görülen sözleşme değil, tarafların gerçek iradelerine uygun bulunan sözleşme tarafları bağlayıcı olduğu halde, takip hukukunda düzenlenen tasarruflar özel hukuk ilişkisi açısından geçerliliğini korumaktadır.

Bu nedenledir ki, alacaklının gerçek alacak ve ayrıntılarına yetecek miktardaki tasarrufun iptali yapılır, bu miktar dışında kalan kısım geçerliliğini koruyacağından, olduğu gibi bırakılır.

Vergi incelemeleri ile ilgili daha geniş kapsamlı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

KAYNAKÇA:

  • KANUNA KARŞI HİLENİN VERGİ HUKUKUNDAKİ GÖRÜNÜMÜ OLARAK PEÇELEME KAVRAMI ve MUVAZAA İLE MUKAYESESİ – Elif YILMAZ -Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y. 2013
  • KAMU ALACAĞINI KORUMA YÖNTEMİ OLARAK TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI – Doç. Dr. Ersan ÖZ – Av. Bülent DEMİRTAŞOĞLU – TAAD, Yıl:3, Sayı:10 (Temmuz 2012)
  • VERGİ HUKUKUNDA PEÇELEME KAVRAMININ HUKUKSAL VE SOSYOLOJİK ANALİZİ – Şefik Taylan AKMAN – Ankara Barosu Dergisi Yıl:66 Sayı:3 Yaz 2008 – syf 26-48
  • TRANSFER FİYATLANDIRMASI YOLUYLA ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMININ MUVAZAA İLE İLİŞKİSİ VE VUK353/1DE DÜZENLENEN ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRMESİ – Nadir GÜLHAN – İzmir Yeminli Mali Müşavirler Odası – Eylül/Ekim 2013 Sayı: 116
  • KAMU ALACAĞININ KORUNMASINDA TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI: PEÇELEME VE MUVAZAALI İŞLEMLER  – Doktora Tezi – Mine Uzun – İÜ SBE Mali Hukuk ABD – 2008
  • VERGİ HUKUKUNDA PEÇELEME – Harun AKGÜL – Yüksek Lisans Tezi – Afyon Kocatepe Üni. SBE Maliye ABD – 2009
  • TRANSFER FİYATLANDIRMASININ HUKUKİ NİTELİĞİ – Serkan Ağar – TBB Dergisi – 2015- 119

AVUKAT DESTEĞİ

Randevu almak için çalışma saatleri içerisinde aşağıdaki telefon aracılığı ile ulaşabilir veya aşağıdaki adrese mail atabilirsiniz.

Hafta içi: 09:00 – 21:00
Cumartesi: 10:00 – 18:00

Gizlilik

Avukatlık mesleğinin en önemli etik ilkelerinden biri gizlilik olup, hukuk büromuz; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile belirlenen gizlilik ve sır saklama ilkesini büyük bir özen ve hassasiyet göstererek uygulamaktadır. Bununla beraber ofisimiz, müvekkillere ait bilgi, belge ve verileri sır tutma yükümlülüğü ve veri sorumluluğu kapsamında gizli tutmakta, üçüncü kişilerle ve kurumlarla hiçbir durumda ve hiçbir şekilde paylaşmamaktadır. Bu bağlamda ofisimiz, dava dosyaları ile ilgili sır saklama yükümlülüğüne uyulacağını yazılı olarak da ilke edinmiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu